Mustafa Kemal Atatürk, Cumhuriyet’in kurulmasının ardından Türkiye’nin modernleşme sürecinde bilime ve teknolojiye büyük bir önem vermiştir. O, bilimsel düşüncenin ve teknolojinin, bir ülkenin kalkınması ve çağdaş medeniyetler seviyesine ulaşabilmesi için temel unsurlar olduğunu savunmuş, bu doğrultuda bir dizi devrim yapmıştır. Atatürk, eğitimde ve araştırmada bilimin rehberliğini kabul ederek, bilimsel ve teknolojik gelişmelerin toplumsal ve ekonomik kalkınmanın önünü açacağına inanmıştır.
Atatürk’ün bilim ve teknolojiye verdiği önemin en açık göstergelerinden biri, eğitim reformudur. Özellikle 1924’te kabul edilen Tevhid-i Tedrisat Kanunu ile eğitim birliği sağlanmış, okullarda modern bilimsel öğretim metotları benimsenmiştir. Aynı zamanda, üniversitelerin bilimsel araştırmalar yapacak şekilde yapılandırılmasına önem verilmiş, yeni bilimsel alanların gelişmesine katkı sağlanmıştır. Atatürk, bilim insanlarını ülke kalkınmasında etkin bir rol oynamaya davet etmiş ve birçok alanda öncü çalışmalar yapılmasını teşvik etmiştir.
Atatürk, sanayi ve teknolojiye olan ilgisini de birçok alanda somutlaştırmıştır. Özellikle sanayileşme ve üretim alanlarında yerli teknolojiye dayalı çözümler geliştirilmesi gerektiğini vurgulamış, yerli sanayi kuruluşlarının desteklenmesi için çeşitli teşvikler sunmuştur.
Teknoloji alanında ise, Atatürk’ün özellikle ulaşım, iletişim ve savunma sanayiinde büyük yatırımlar yapma gayreti dikkat çekicidir. Demiryollarının inşası, modern ulaşım altyapısının oluşturulması, yerli otomobil üretimi gibi projelerle Türkiye’nin kendi teknolojisini geliştirmesi amaçlanmıştır.
Atatürk, bilim ve teknolojiye verdiği önemi sözleriyle de sıkça dile getirmiştir. “Hayatta en hakiki mürşit ilimdir” diyerek bilimin, yol gösterici ve doğruyu bulmada en güvenilir kaynak olduğunu belirtmiştir. Bu yaklaşım, Atatürk’ün tüm reformlarında ve devlet yönetiminde bilimin temel ilkelerinin ışığında hareket ettiğini göstermektedir.
Sonuç olarak, Atatürk’ün bilim ve teknolojiye verdiği değer, sadece bir dönem için değil, Türk milletinin çağdaş medeniyetler seviyesine ulaşabilmesi için süreklilik arz eden bir vizyonun parçasıdır. Bilimsel düşüncenin ve teknolojinin, ülkenin kalkınmasında birer araç değil, toplumun ilerlemesi için vazgeçilmez unsurlar olduğuna olan inancı, Türkiye Cumhuriyeti’nin modernleşme sürecinde derin izler bırakmıştır.